İran Trump ile Müzakereleri Sürdürürken Suriye’de Darbe mi Planlanıyor?
İran Trump ile Müzakereleri Sürdürürken Suriye’de Darbe mi Planlanıyor?
Ömür Çelikdönmez'in yazısı...
Ömür Çelikdönmez'in yazısı...
Batı Akdeniz’den Hint Okyanusu’na kadar uzanan Orta Doğu, hâlâ şiddetli çatışmalar, siyasi baskılar ve yoksullukla mücadele ediyor. Savaşların, iç karışıklıkların biri bitiyor diğeri başlıyor. Ne hikmetse Orta Doğu’nun makus talihi bir türlü sonlanmıyor.
İran ve ABD bir dargın bir barışık
Washington’daki İranlı sertlik yanlıları, Trump yönetiminin İran ile nükleer görüşmeleri başlatma kararına karşı ciddi uyarılarda bulunmuş, İran’ın "rejim umutsuzluğunun kokusunu aldığında" müzakerelerdeki pozisyonları istismar edeceğini belirtmişti.
Buna göre Beyaz Saray’ın baş müzakerecisi, Ocak 2025'te İsrail ve Hamas arasında ateşkes ve rehine değişimiyle sonuçlanan müzakerelere katılan, Baba tarafından büyükbabası ve büyükannesi Rus İmparatorluğu'nda doğmuş, Yahudi asıllı Steven Charles Witkoff’un 14 Nisan’da yaptığı açıklamalar, yönetimin tutarsızlıklarını gözler önüne sermiş ve müzakerelerin etkinliğini zayıflatma riskini artırmıştır.
Sorun, İran’ın nükleer programını sınırlamak için yönetimin iki seçenek arasında karar vermek zorunda kalmasıdır: İlk seçenek, İran’ın sıkı izleme altında asgari düzeyde uranyum zenginleştirerek büyük yaptırımların hafifletilmesi, ikinci seçenek ise askeri bir saldırıdır.
Washington’daki muhafazakârlar ve İsrailli müttefikler savaş seçeneğini tercih ederken, bazı raporlar Witkoff ile İranlı müzakereciler arasında ilerleme kaydedildiğini göstermektedir. Bir "çerçeve anlaşması" şansı artarken, bu anlaşmanın riskleri ve faydaları, Başkan Trump’ın daha geniş bir bölgesel stratejiye nasıl entegre edileceği sorusunu gündeme getirmektedir.
Trump İran'dan Suriye'yi unutmasını ister mi?
İran'ın nükleer silah programını sonlandırmak, Trump için Orta Doğu'yu istikrara kavuşturma amacının önemli bir parçası olabilir, ancak onun en büyük sınavı Suriye'de bulunmaktadır. Suriye hem bölgesel güvenlik hem de küresel güç dengeleri açısından kritik bir öneme sahiptir.
İran, Suriye'de uzun yıllardır güçlü bir etkiye sahip olmasını sağlayan Esad rejimini destekleyerek bölgedeki nüfuzunu pekiştiriyordu. Bu durum, özellikle İran'ın nükleer programı ve bölgedeki stratejik hedefleri açısından daha geniş bir tehdit oluşturabilmekteydi.
Trump yönetimi, İran’ın nükleer silah edinmesini engellemeyi amaçlarken, Suriye'deki karmaşık çatışmalar da bu hedefin önünde önemli bir engel teşkil etmektedir. Suriye'de devrime rağmen taşların yerine oturmaması, sadece İran ve Rusya'nın bölgedeki etkisini artırmakla kalmamış, aynı zamanda ABD'nin müttefikleri olan ülkelerin güvenliğini de tehdit eder hale getiriyor. Trump'ın, Suriye'deki İran etkisini tamamen sınırlama veya ortadan kaldırma çabaları, yalnızca nükleer tehdit meselesini değil, aynı zamanda bölgedeki istikrarı sağlama noktasında da büyük bir sınavı ifade etmektedir.
İran’ın nükleer programı ile ilgili müzakereler ve Suriye’deki bitmeyen güç mücadelesi, Trump’ın Orta Doğu politikasının temel taşlarını oluşturmakta ve bu iki mesele arasında bir denge kurma çabası, bölgesel güvenliğin sağlanmasında belirleyici bir rol oynamakta.
İran ve ABD, daha geniş bir bölgesel çatışmayı önleme konusundaki ortak arzuları nedeniyle birbirleriyle yakınlaştılar mı?
İran ve ABD, Orta Doğu'daki daha geniş bir bölgesel çatışmayı önleme konusunda ortak bir çıkar ve arzuyu paylaşıyor mu? Bu sorunun cevabı her iki ülkenin bölgedeki çıkarlarına göre değişebilir. Her iki ülke de, çıkar ve güvenlik gerekçeleri nedeniyle bölgedeki potansiyel bir savaşı engellemek ve istikrar sağlamak için sınırlı da olsa diyalog kurma ihtiyacı hissedebilir.
Bu ihtiyaç, özellikle İran’ın nükleer programına dair gerilimlerin artması ve bölgedeki diğer krizlerin büyümesiyle daha da önem kazanmıştır. ABD için, İran’la yaşanacak büyük bir çatışma, küresel enerji pazarları ve müttefik güvenliği açısından ciddi sonuçlar doğurabilir. İran ise, öncelikle içerdeki muhalefeti baskılamak, kısmi ve göreceli bölgesel etkisini korumak, ulusal güvenliğini sağlamak adına büyük bir savaşı önlemek zorundadır.
Bu karşılıklı çıkarlar, iki ülkenin gerilimi azaltma ve daha büyük çatışmaları önleme konusunda dolaylı bir ortak zemin bulmalarını sağlayabilir. Ancak, bu yakınlaşma geçici ve sınırlıdır; iki ülke arasındaki derin ideolojik ve siyasi farklılıklar, bu iş birliğinin uzun vadeli olmasını engellemektedir. Yine de, her iki taraf da bölgedeki büyük bir krizden kaçınmak için müzakereler ve diplomatik yollarla çaba sarf etmeye devam etmektedir. Doğrusuda bu.
ABD İran'ın Çin'in enerji tedarikçisi olmasını engellemek istiyor
ABD'nin İran ile yakınlaşmasının bir diğer önemli gerekçesi, İran'ın Çin ile olan ilişkilerinin, özellikle enerji tedariki alanında güçlenmesinin önlenmesidir. ABD, Çin’in küresel enerji tedarik zincirlerinde daha güçlü bir konum elde etmesini istememekte, ayrıca Çin'e yönelik yaptırımlar konusunda İran’ı kendi yanında tutmayı hedeflemektedir.
İran, dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip ülkelerden biri olarak, Çin için stratejik bir enerji tedarikçisidir. ABD, Çin’in bu kaynaklara erişimini sınırlamayı amaçlayarak, İran ile sınırlı bir iş birliği yapabilir.
Bu durum, iki ülke arasındaki ilişkiyi daha karmaşık hale getirmektedir çünkü İran hem ABD ile gerilimi sürdürüp hem de Çin ile güçlü bir ekonomik bağ kurmayı sürdürmek istemektedir.
ABD, İran'ın Çin ile daha da yakınlaşmasını engellemeye çalışırken, aynı zamanda Çin'e karşı uyguladığı yaptırımların etkisini artırmak amacıyla İran'ı kendi yanında tutmayı isteyebilir.
Bununla birlikte, bu stratejik yakınlaşma geçici ve sınırlı olacaktır çünkü ABD ve İran arasındaki temel ideolojik, siyasi ve askeri farklılıklar, uzun vadede güçlü bir iş birliği yapmalarını engellemektedir.
ABD İran'ın Çin'in enerji tedarikçisi olmasını engellemek ve Çin'e yönelik yaptırımlarda İran'ı yanında tutmak istiyor. Bu noktada müzakerelerle İran'a bir şans tanıyor ama savaş seçeneğinin de masada olduğunu hatırlatmaktan geri durmuyor.
Trump ile Nükleer Müzakereler Devam Ederken İran Suriye’deki Rolünü Güçlendiriyor mu?
İran’ın, Trump yönetimi ile nükleer müzakereleri sürdürürken Suriye'de yeniden etkinlik kazanma çabaları, bölgesel stratejisinin ve jeopolitik hesaplarının bir parçası olabilir. İran, Suriye'deki etkisini, sadece nükleer müzakerelerle değil, aynı zamanda bölgedeki güç dengesini koruyarak ve artırarak da sağlamaya çalışıyor.
Suriye, İran için stratejik olarak büyük bir öneme sahip; hem İran’ın bölgedeki militan gruplara (örneğin, Hizbullah) verdiği desteği sürdürmesi hem de Suriye'yi Batı ve özellikle ABD'ye karşı bir tampon bölge olarak kullanması açısından kritik bir rol oynuyordu.
Trump yönetimi ile nükleer müzakerelere giren İran, bir yandan Batı ile diplomatik ilişkiler kurmaya çalışırken, diğer yandan Suriye'deki askeri varlığını rejim artıkları üzerinden sürdürmeyi hedefliyor. Bu, İran'ın hem nükleer programını müzakere ederken hem de bölgesel güç mücadelesine müdahale ederken denge kurmaya çalıştığını gösteriyor.
Suriye’deki şimdilik kayıplara karışmış eski rejim askerleri ve paramiliter güçlerden oluşan ordu, İran’ın bölgesel çıkarlarını savunmasının yanı sıra, nükleer müzakerelerde Batı'ya karşı pazarlık gücünü artıran bir faktör olarak da işlev görebilir. İran bu rüyaya uyanmak istiyor.
Trump yönetimi, İran’ın nükleer programını sınırlamak için diplomatik yolları tercih ederken, İran'ın Suriye'deki etkinliğini de göz ardı edemiyor. Ancak, nükleer müzakerelerde bir ilerleme sağlansa bile, İran’ın Suriye'deki stratejik hedefleri, bölgedeki dinamikleri daha da karmaşık hale getirebilir. Bu nedenle, İran’ın Suriye'deki rolü, sadece nükleer anlaşmanın değil, aynı zamanda bölgedeki genel güvenlik ve güç dengelerinin şekillenmesinde de önemli bir faktör olmaya devam edecektir.
Esad Sonrası Suriye: İran Etkisini Sınırlama Mücadelesi ve Bölgesel Güç Dengeleri
Suriye'deki siyasi durum gerçekten oldukça karmaşık ve çok boyutlu. Beşar Esad rejiminin devrilmesi, İran için bölgesel bir jeopolitik kayıp yaratmış olsa da geçici hükümetin İran'ın Suriye'deki nüfuzunu sınırlamak amacıyla attığı adımlar, durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirmiş görünüyor.
Ahmed eş-Şara'nın İran'a karşı söyledikleri, özellikle Suriye'yi İran etkisinden uzaklaştırmayı hedefleyen bir strateji izlediği anlamına geliyor. Bu durum, sadece Suriye'nin geleceğini değil, bölgesel dengeleri de etkileyecektir.
İran'ın Suriye'deki güçlü etkisi, özellikle milisler ve vekil güçler aracılığıyla sürdürülüyordu. Ancak, geçici hükümetin attığı adımlar bu tür etkileri kısmen olsa sınırladı. Hiç şüphesiz bu da İran'ın bölgedeki stratejik konumunu zorlaştıracaktır. Aynı zamanda, Lübnan'daki gelişmeler de İran'ın bölgedeki etkinliğini etkileyen bir başka faktör. Lübnan'da Hizbullah'ın zayıflaması, İran'ın buradaki stratejik çıkarlarını Fransa'nın desteğine rağmen olumsuz etkiledi.
Esad sonrası Suriye'deki yönetimin İran'ın etkisini sınırlama çabaları, gelecekte Suriye'nin dış politikasını daha bağımsız bir kulvarda şekillendirmeyi ve bölgedeki güç dengelerini yeniden düzenlemeyi amaçlıyor. Bu, aynı zamanda İran’ın bölgesel projelerine indirilen önemli bir darbe.
Suriye'de Yeni Bir Cephe: Mahluf ve el-Hasan'dan 150 Bin Kişilik Özel Kuvvet Hamlesi
Suriye’de rejim karşıtı 150 bin kişilik ordu kurulduğu haberini okumuşsunuzdur. Haberin içeriğine bakılırsa Baasçılar geri dönüyor. Devrik Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın kuzeni ve iş adamı Rami Mahluf, Rusya'ya yakınlığıyla bilinen eski rejim özel kuvvetler komutanı "Kaplan" lakaplı Süheyl el-Hasan ile iş birliği yaparak özel kuvvetler kurduklarını açıkladı.
Mahluf, bu güçlerin amacının intikam almak değil, kıyı bölgelerinde yaşayan halkı korumak olduğunu belirtti. Ayrıca, Suriye hükümetine, "ülkeyi korumak için iş birliği yapması" çağrısında bulunarak, kıyı şeridinde yaşayan halkın katliam, öldürme, kaçırma ve esaretten korunamadığını ifade etti.
Mahluf, ülkedeki sahil bölgesinde, devrik rejimin savaş suçlularından olan Süheyl el-Hasan ile birlikte yeni askeri birlikler oluşturduklarını iddia etti. Bu birliklerin 150 bin silahlı kişiden oluştuğunu öne süren Mahluf, ayrıca Rusya'ya, "sahil bölgesinin korunması" için çağrıda bulundu.
9 Mart’ta kıyıdaki olaylara dair açıklamalarda bulunan Mahluf, 4. Tümen Tuğgenerali Gıyas Dalla ve askeri güvenlik şefini, yaşanan katliamların sorumlusu olmakla, halkın kanını ticaret yapmakla ve sivilleri maddi çıkar sağlamak amacıyla sömürmekle suçladı.
Bu açıklamalar, Suriye'deki iç çatışmanın ve özellikle eski Esad rejimiyle bağlantılı gruplar arasındaki karmaşık ilişkilerin derinliğini gözler önüne seriyor. Mahluf'un Rusya'ya yaptığı çağrı ve suçlamaları, bölgedeki güç dinamiklerinin ne kadar değişken olduğunu ve çeşitli tarafların kendi çıkarlarını savunurken birbirlerine karşı nasıl stratejik hamleler yaptığına dair önemli ipuçları sunuyor.
Türkiye ve Rusya arasında gerçekleştirilen Orta Doğu istişareleri İstanbul'da yapıldı.
Türkiye ve Rusya arasında İstanbul'da gerçekleştirilen Orta Doğu istişarelerinde Türkiye'yi Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz, Rusya'yı ise Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov temsil etti.
Yılmaz'ın Türkiye'nin Suriye'ye yönelik önceliğinin, bu ülkenin toprak bütünlüğü ve birliğinin muhafazası suretiyle Suriye'de istikrar ve güvenliğin sağlanması olduğunu belirttiği aktarıldı.
Yılmaz'ın ayrıca Suriye'deki gelişmelerin bu mercekten ve Türkiye'nin ulusal güvenliğinin sağlanması perspektifinden yakın biçimde takip edildiğini, Suriye yönetiminin siyasi ve mali açılardan desteklenmesinin en etkin ve sonuç verici yönteminin yaptırımların kaldırılmasını içerdiğini ve İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırılarının ve Gazze'deki katliamının bir an evvel durdurulması konusunda Türkiye'nin tutumunu bir kere daha dile getirdiği belirtildi.
Anlaşılan Türkler ve Ruslar Suriye'de; İran'ın döşediği fitne mayınlarına basmamak için oldukça temkinli ve organizeli hareket ediyor.
Suriye’de Çin etkisi ABD’yi endişelendiriyor
ABD başkanının Orta Doğu'ya yaklaşımı üç temel unsurla özetlenebilir. Bir: Yatırım ve iş anlaşmalarını memnuniyetle karşılamak. İki: Uluslararası çatışmayı arabuluculuk etmek için bölgesel güçleri kullanmak. Ve üç: Ulusal güvenlik risklerini kontrol altında tutmaya çalışırken aynı zamanda askeri güçle tehdit etmek. Son şık, Trump’ın en sevdiği.
Suriye'de konuşlu Uygur direniş örgütü mensuplarına duyulan korku ile Suriye ile ticari bağları genişletme umutları arasında gidip gelen Pekin, Şam'daki yeni duruma hızla uyum sağladı. Beşşar Esad'ın devrilmesinin ardından sadece bir hafta sonra, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, gelişmelerden "derinden endişe duyduğunu" belirterek, "terörist ve aşırılıkçı güçlerin kaostan faydalanmasını" engellemek amacıyla acil çabalar çağrısında bulunmuştu.
Ancak ne olduysa yalnızca iki ay sonra, Wang Yi, Çin Büyükelçisi Shi Hongwei'yi, geçici Suriye Başkanı Ahmed el-Şara ile görüşmek üzere Şam'a gönderdi. Bu gelişme, Çin'in hem Suriye'nin bölgesel önemini hem de Levant'taki Amerikan çıkarlarına olası Çin müdahalesini dikkate alan esnek bir diplomatik yaklaşım sergilediğini gösteriyor.
Pekin, Suriye’deki yeni siyasi ve güvenlik ortamına uyum sağlarken, aynı zamanda bölgedeki stratejik hedeflerine ulaşmak için pragmatik bir politika izlemektedir.
Çin'in Esad sonrası Suriye ile etkileşimleri, şu ana kadar sayıca sınırlı kalmış olsa da yeni hükümetteki Uygur militan unsurlarına yönelik devam eden endişelere rağmen, bağları iyileştirme konusunda belirgin bir istek göstermektedir.
Pekin'in Şam ile daha derin bir ilişki kurma çabalarını engellemek amacıyla Washington, geçici hükümetin başkanı Ahmed eş-Şara ile çalışmaya devam etmek niyetinde. Ancak Suriye'nin Kuzey Doğusundaki ayrılıkçı PKK/YPG/SGD güçlerini de Ankara ve Şam yönetimlerine karşı şantaj yapmada kullanıyor.
Lakin Ankara ve Şam arasındaki diplomatik uyum ve paydaşlık duygusu, Washington’un bölgeye yönelik emel ve planlarını, başarısızlığa mahkûm etmede oldukça başarılı. ABD eğer Çin Halk Cumhuriyeti'nin Suriye üzerinden Akdeniz'e açılma stratejisini engellemek istiyorsa öncelikle Ankara’nın rızasını almak zorunda. Çin yönetimi; ABD’nin ülkesine askerini müdahalesini geciktirmek noktasında Pakistan ile Hindistan arasındaki anlaşmazlığı körüklüyor.
Eğer ABD Türkiye ile birlikte stratejik müttefik konseptine uygun hareket ederse, yeni Suriye hükümetini Batı'nın yörüngesine daha yakın tutmayı teşvik etmekle kalmayacak, aynı zamanda Çin'in Orta Doğu'daki önemli bir ülkede, bölgesel dengeyi olumsuz yönde etkileyecek şekilde ilerlemesinin önüne geçilmesini sağlayacaktır. Bu bağlamda, Washington'un daha aktif ve stratejik bir yaklaşım benimsemesi, Çin'in bölgedeki etkisinin artmasını sınırlama açısından kritik bir rol oynayabilir.
Bizden söylemesi. Türkiyesiz olmaz! Su akar mecrasını bulur.
Ömür Çelikdönmez/ ENP
Gerekçeli Kaynakça
https://a-mid-east-journal.blogspot.com/
https://www.jpost.com/opinion/article-851737
https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/280420258
https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/curbing-chinas-influence-new-syrian-government
https://www.nytimes.com/2025/01/15/us/politics/gaza-ceasefire-trump-biden.html?searchResultPosition=9
https://arabcenterdc.org/resource/trump-might-go-for-a-nuclear-deal-without-a-larger-middle-east-strategy/
https://www.msn.com/tr-tr/haber/other/esadın-kuzeni-paylaştı-suriye-de-150-bin-kişilik-silahlı-gruplar-iddiasıı/
https://www.hudson.org/arms-control-nonproliferation/americas-greatest-middle-east-test-lies-syria-michael-doran
https://turkish.aawsat.com/arap-dünyasi/5136997-esad’ın-kuzeni-rami-mahluf-suriyenin-kıyı-bölgelerinde-150-bin-kişiden-oluşan
https://anlatilaninotesi.com.tr/20250425/turkiye-ve-rusya-arasindaki-orta-dogu-istisareleri-istanbulda-duzenlendi-1095693646.html
https://www.atlanticcouncil.org/blogs/menasource/one-hundred-days-of-trumps-middle-east-policy-money-mediation-and-military-force/
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.