'Odana git, ağlaman bitince gel' videosu viral oldu | Peki bu doğru yaklaşım mı? | 1 SORU 6 UZMAN

Annesinin ağlayan kızına 'Odana git, ağlaman bitince gel' demesi üzerine onun sözünü dinleyen, ağlayarak odasına gidip birkaç saniye içinde ‘bitti’ diye annesinin yanına dönen ufaklığın videosu mutlaka sosyal medyada karşınıza çıkmıştır. Sosyal medyada bu video kimilerine çok komik geldi, kimi çok sevimli buldu, kimi anneye kızdı, kimi de kendi çocukluğundan bir parça buldu. Uzmanlar ise bu tarz yaklaşımlar konusunda aileleri uyarıyor. ‘AĞLAMAN, ÜZÜLMEN YANLIŞ’ MESAJI VERİLİYOR Bu videodaki annenin çocuğuna yaklaşımı maalesef çok doğru bulduğumuz bir yaklaşım değil. Son yıllarda özellikle üzerinde durulan kavramlardan olan duygusal zekâ ve duygu düzenleme kavramları bize bu tutumun tam tersini önerir. Duygusal zekâ en temel anlamıyla bireyin kendisinin ve başkalarının duygularını tanıyıp anlayabilmesini ifade eder.  Duygu düzenleme ise bireyin duygusunu tanımlayabilmesini, kabul etmesini ve uygun şekilde ifade edebilmesini içerir. Duyguların iyi veya kötü olmadığı, tüm duyguların yaşanması gerektiği, bu duyguları yaşama biçimimizin çevremizden özellikle de ailemizden öğrenildiği göz önünde bulundurulduğunda bu yaklaşımın doğru olmadığını daha net görüyoruz. Doğru olan çocuğun üzüntüsünün farkında olmak, ona duygusunu ve duygusunun nedenini tanımlaması konusunda rehberlik etmek, ihtiyacını fark etmek ve bu doğrultuda davranmaktır.  Bu videolardan etkilenip kendi çocuklarına böyle davrananlar da oluyor.Burada çocuğa maalesef ‘ağlaman dolayısıyla üzülmen yanlış ve benim görmek istemediğim davranış ve duygu, bunu benim yanımda yapmamalısın’ mesajını vermiş oluyoruz. Dolayısıyla üzüntüyü de üzüntü dışında birçok duygumuzu ifade etme yöntemi olan ağlama davranışını da çocuğumuzun kötü bir davranış olarak algılamasına neden olup, duygusunu ve davranışını reddediyoruz. Sonuç olarak çocuk ‘hissettiğim şey her neyse doğru değil’ mesajını alıyor. Çocuk mutlu olduğunda ve güldüğünde görmediği tepkiyi ağlarken gördüğünde hissettiği şeyin yanlış olduğunu düşünüyor. Oysa hepimiz üzülünce ağlarız ya da ağlamak isteriz. Biri bize ağlama ya da üzülme dediğinde bunları yapmaktan vazgeçmeyiz, o an karşılaştığımız uyaran nedeniyle o duyguyu yaşamamız gerekir. Bu durumda bizim olduğu gibi çocuğun da ihtiyacı duygusunun reddedilmemesidir. Ancak yanımızda bunu yapmamasını söylediğimizde çocuğu duygusuyla ve onunla nasıl baş edeceğini bilemez halde bırakmış oluyoruz.  Bir çocuğun gözünden onun neler düşünmüş ve hissetmiş olabileceğini anlamak için empatik bir yaklaşım yapmak gerekir.  Çok üzülmüşüz ve ağlıyoruz. En yakınımız bize ‘git ağla, ağlaman bitince gel’ diyor. Ciddi anlamda bir reddedilmişlik ve değersizlik hissederiz. Duygumuzun, düşüncemizin ve davranışımızın yanlış olmadığını bilsek de tüm bunları yakınımız olan kişiyle paylaşamayacağımızı anlamış oluruz. Söz konusu çocuk olunca işler biraz daha karmaşık bir hal alıyor. Çünkü maalesef çocuklar kendilerine dair algılarını, yaşamı deneyimlemeyi ilk olarak ailelerinden öğreniyorlar. Bu deneyimi yaşayan çocuk ağlarsam sevilmem, ağlamak ve üzülmek yanlış olarak öğrenir. Çok insani olarak ağladığında da hem üzüldüğü şey hem de bu yanlış davranışı yaptığı için daha da sıkışmış hisseder. İlerleyen zamanlarda da duygusunu nasıl yaşaması gerektiğini öğrenemeyen çocuk bastırdığı duygularını farklı davranış problemleri ile ortaya koyabilir.  TÜM DUYGULARI YAŞAMASININ NORMAL OLDUĞUNU ÖĞRETMELİYİZ Duygularımızı negatif veya pozitif olarak ayırmak çok doğru olmasa da deneyimlemek istemediğimiz durumlar karşısında hissettiklerimizi negatif, deneyimlemekten keyif aldığımız durumlarda hissettiklerimizi ise pozitif olarak belirtebiliriz. Her iki duygu türü de normal ve gereklidir. Bunu önce bizim kabul etmemiz gerekir. Bir bireyin sürekli olarak mutlu olmasını, gülümsemesini beklemek gerçekçi ve sağlıklı bir beklenti değildir. Birey bir başarı elde ettiğinde mutlu olabilir, çok istediği bir şey olmayınca üzülebilir, karanlıkta karşısına biri çıkınca korkabilir, olmasını beklemediği bir şey olduğunda şaşırabilir. Bunların hepsi normal ve sağlıklıdır. Çocukluk dönemini yetişkinliğe hazırlık dönemi olarak düşündüğümüzde hangi durumlarda hangi duyguları yaşayabileceğini, tüm duyguları yaşamasının normal olduğunu, duyguları nasıl yansıtması gerektiğini bu dönemde öğretmek de oldukça önemli.  “AĞLARSAN SENİ SEVMEM, ANNEN OLMAM DEMEYİN” Negatif ya da pozitif duygu fark etmeksizin çocukla iletişimde dikkat etmemiz gereken şey çocuğu kabul etmektir. Çocuk duygularını yaşarken kabul edildiğini bilmek ister. Kabul etmek, onaylamak ile aynı değildir. Kabul edilen çocuğun kendisi, onaylanan veya onaylanmayan ise çocuğun davranışlarıdır. O nedenle çocuk davranışı ne olursa olsun kabul edildiğini bilmek ister. ‘Ağlarsan senin annen olmam, ağlamandan çok sıkıldım, ağlarsan seni sevmem, ağlama artık’ gibi ifadeler çocuğun reddedildiğini düşünmesine neden olur. Bu nedenle çocuğun hem kendi duygusunu tanıyabilmesini sağlamak hem de anlaşıldığını ve kabul edildiğini düşünmesi adına içerik veya duygu yansıtma yöntemlerini kullanabiliriz. Örneğin oyuncağı kırılan bir çocuğa ‘bunda ağlanacak ne var’ demek yerine ‘oyuncağın kırıldığı için üzgünsün bu yüzden ağlıyorsun’, ‘bu kadar çok sevdiğin bir oyuncağın kırılması beni de çok üzerdi’ demek ve istiyorsa çocuğa sarılmak, sonrasında mümkünse oyuncağını onarmayı teklif etmek değilse alternatif bir oyuncağı birlikte seçmek uygun olabilir. Çocuk burada kabul edildiğini, duygusunun doğru, kendisinin de değerli olduğunu hisseder.  Uzman Klinik Psikolog – Aile Danışmanı M. Berk Karaoğlu BEĞENİ ALMA GÜDÜLERİ EBEVEYNLERİ YANLIŞ DAVRANIŞLARA İTİYOR Bu video üzerinden genele atıf yapacak olursak evet niyette kötü olmayabilir ama çocuğun öz saygısı ve ileriki yaşamda kişilik gelişimi adına olumsuz bir yaklaşım çünkü özellikle bu videoda çocuk gerçekçi ve önemli bir duygusunu sağaltarak ebeveyne bir şey anlatmaya çalışıyor ancak izlerken bize masum ve komik olarak gelebilen bu video şu anda çocuğa önemsenmediği, değersizlik hislerini verebilir ve yetişkin olduğunda bu videonun bu şekilde viral olduğunu görmesi kendisinde öfke yaratabilir. Maalesef sosyal medya ve like alma, beğeni alma güdüleri ebeveynleri de bu şekilde yanlış davranışlara itebiliyor. Ebeveynler farkında olmadan çocuğun duygularının önemsenmediği, bir şekilde terk edildiği duygusu hissettirebilir çünkü ebeveyn çocuğun duygusundan ziyade telefonuyla ve dış dünyanın tepkileriyle ilgili bir hal alıyor ve çocuk duygusal bir bağ ve çözüm bulamayabiliyor. Her çocuğa ve olaya göre değişmekle birlikte aslında çocuğun bu duygularının gülünç bir duygu olduğu hissini çocuğa o yaşlardan aşılayabilir ve maalesef toplumumuzda duyguları aktarmanın güvenli olmadığına dair inanç bu tarz ebeveynlerin çocuğun duygularına uygun bir sağaltım ve çözüm yolu bulamamasından kaynaklanabiliyor. “SENİ NE ÖFKELENDİRDİ VEYA ÜZDÜ?” GİBİ SORULAR SORUN Çocuk duygularını paylaşmanın uygunsuz, utanç ve gülünç bir durum olduğunu düşünebilir çünkü çocuklar için ebeveynler en önemli ve sağlıklı olması gereken figürler olmasına rağmen bu dev gibi gelen duyguları önemsenmemiş hissedebilir ve ileride duyguları bastırma yoluna giden davranış örüntüleri sergileyebilir. Böyle bir durumda “Seni ne öfkelendirdi veya üzdü?” gibi sorular sorup olayın ne olduğu ve çocuğa dev gibi gelen olay- duygu örüntülerinin halledilebileceği, baş edilebileceği vugulanmalı, çözüm yolları üretilmelidir.En önemli kısım ise evet ne söylediğimizden ziyade “Bu sorunda da senin yanındayım” başka bir işle uğraşmaktan ziyade (video çekmek, kardeşinle ilgilenmek, kendi uğraşlarım vs.) sendeyim, seninleyim algısını vererek aidiyet ve paylaşım hissini kuvvetlendirmek.  2 yaş sendromu gibi daha inatçı, hayırcı bir döneme girildiğinde ise yine duygularını aynı şekilde anlamalı ancak çocuğa vermek istediğimiz seçenekleri ebeveynler olarak kendi seçimlerimizden sunmamız en anlamlı çözümlerden biri olacaktır. “SENİ ANLAMIYORUM VE ÖNEMSEMİYORUM” MESAJI VERİRSİNİZ İnsan her duyguyu içinde barındırır ama bu duyguların dışavurumu herkeste farklı şekilde ortaya çıkabilir. Çocuklarda ağlama davranışını değerlendirirken her zaman kötü bir şey olmuş ya da istediği yapılmamış ya da sadece inatçılık amacıyla sergilemez. Her davranış bir duyguya işaret eder. Anlaşılma ihtiyacı olan çocukta da sıklıkla ağlama davranışı ortaya çıkabilir. Çocuğun güven ihtiyacı, kabul görme ihtiyacı da ağlamasına neden olabilir. Çocuk ağladığında “git odanda ağla denildiğinde “seni anlamıyorum ve önemsemiyorum” mesajı verirsiniz. Hatta “git odanda ağla” denildiğinde çocuğun odasında biriktirdiği hayal gücü, keyifli zaman geçirdiği, uykuya daldığı bir alanı çocuğun zihninde kötü bir durumla ilişkilendirmiş oluyor ve çocuğun konfor ve keyif alanı olan mekânı da elinden almış oluyoruz. Bu duruma maruz kalan çocuk, empati ve sempati becerisine sahip olmayan, kendi duyguları anlaşılmadığı için güvensiz, kaygılı bir çocuk profili olarak karşımıza çıkacaktır. En güvende olduğunu düşünmesi gereken evi ve en güvenmesi gereken kişi tarafından duyguları ertelenmiş bundan dolayı da sosyal ilişkilerinde sorun yaşayan bir çocuk profili ortaya koyacaktır. ÖZELLİKLE SEBEPSİZ AĞLAMALAR BİZE DAHA ÇOK MESAJ VERMELİ Çocuğun neden ağladığını çoğunlukla biliriz ama sebepsiz ağlamalar bize daha çok mesaj vermelidir. Çocuğun bir duygusal ihtiyacı karşılanmadığı için ağlıyordur. Böyle durumlarda dokunsal teması arttırın. Öncesinde izin almanızı öneririm. Aynalama cümlesi; “Ağladığını görüyorum, farkındayım?” Sadece o ana dikkat çeken bir cümle durumu özetleyen şekilde bir cümle yeterli olacaktır.
  
Empati; “Seni anlıyorum, bir şey seni üzmüş”, “Sana yardım edebilir miyim?” gibi cümlelerle destekleyebilirsiniz. Öfke krizi şeklinde ilerliyorsa cümleleri söyleyip aynı ortamda bulunmaya devam edebilirsiniz. Bu davranışınız “hala seninle ve buradayım” mesajını vermiş olursunuz. 2 yaş grubu çocuklar bebeklikten erken çocukluk dönemine geçerken ağlama davranışı fazlaca sergilerler. Ebeveyn olarak siz duygularınızı nasıl ifade ediyorsanız çocuğunuza da bununla ilgili ipucu verirsiniz. Duygu aktarımı çalışmaları yapabilirsiniz. Güne başladığınızda evde hazırladığınız o güne ait hissettiğiniz duygu kartlarını seçerek o duygunun sizde ne ifade ettiğini paylaşabilirsiniz. Aynı çalışmayı akşam yatmadan önce günün nasıl geçtiği ve çoğunlukla hangi duyguyu yaşadığınızı birbirinizle paylaşabilirsiniz. Empati kurulan çocuk kendini değerli hisseder. Öz güveni ve öz değeri yüksek olur. Değer gören çocuk etrafındakilere de değer verir. TÜM HAYATINI ETKİLEYECEK DEĞERSİZLİK ŞEMASI OLUŞUR Bu videodaki annenin çocuğuna yaklaşımı kesinlikle yanlıştır çünkü çocuğunun ağlamasının sebebini, yaşadığı duyguyu veya acıyı anlamaya çalışmak gibi bir çaba göstermemektedir. Çocuğundan sadece ağlama davranışında bulunmasını bir an önce kesmesini istiyor. Bu davranışıyla ebeveyn farkında olmadan çocuğa şöyle bir mesaj veriyor; “Senin duyguların önemli değil, önemli olan benim senin nasıl davranmanı istiyorsam, öyle davranıyor olman.”. Kısaca; çocuğunun ne yaşadığını ve ne hissettiğinin önemli olmadığı mesajını göndermiş oluyor. Bu sebeple, ebeveyn aslında çocuğunun benliğine de zarar verici davranışını bu tutumla desteklemiş oluyor. Çocuğa burada ağlama ve üzülmenin normal bir davranış olmadığı ve böylelikle duygularını bastırması gerektiği mesajı veriliyor. Ebeveynin bu davranışı, çocuğun kendini değersiz hissetmesine neden olur. Çocuk bu durumda, ne yaşadığı, ne düşündüğü ve neler hissettiğinin önemi olmadığını düşünür. “Ben değersizim, sevilmeye layık değilim.” düşüncelerine gidebilecek kadar tüm hayatını etkileyebilecek ‘değersizlik şeması’ oluşturabilecek durumlara neden olabilir. Dünya ile ilgili görüşü de bu şekilde şekillenir, ilerideki yaşamında da kendi hislerini ve duygularını önemsemeyen kişileri hayatlarına çekmeye başlar. Hayat şemalarımızın tohumları bu küçük yaşlarda atılıyor. Çocukların sevinçlerini paylaştığı gibi, sinir ve öfkelerini de rahatlıkla paylaşabilmeleri ancak karşıdan aldığı güvenle gerçekleşebilir. Çocuklar uygunsuz bir davranışta bulunsa bile ebeveynleri tarafından kabul görüldüklerini bilmeleri onları rahatlatır ve güvende hissettirir. Çocuk ayrıca “Eğer ağlarsam annem ve babam beni sevmez.” diye düşünebilir ve anne ve babasının sevgisini kaybetmemek adına ağlama davranışını bastırabilir. Duygularını bastırma davranışını öğrenerek sürekli duygularını bastıran bir kişiliğe sahip olmaya devam eder “Şu anda neden ağladığını öğrenebilir miyim? Üzüldüğün şeyin ne olduğunu bana anlatmak ister misin?” gibi cümleler kurarak, çocuğun neden ağladığını öğrenmeye çalışmak çocuğa iyi gelir. “Seni önemsiyorum, duygularını önemsiyorum, sen benim için değerlisin.” hisleri çocuğa aktarılabilir. ÇOCUĞU CEZA OLARAK KÖŞEDE BEKLETMEK YA DA ODASINA GÖNDERMEK ESKİ BİR YÖNTEM Ağlamak, gülmek kadar normal olan duygusal bir tepkidir. Ancak ebeveynler çocukları ağladığında, güldüklerindeki gibi serbest bırakma eğiliminde olmuyorlar ve sakin kalamayabiliyorlar. Ağlamasını hızla durdurmaya çalışıyor ya da tıpkı bu videodaki gibi ‘ağlamanı bitir öyle gel yanıma’ gibi ağlamanın reddedilen bir tepki olduğu mesajını veren geri bildirimlerle çocuğun duygusunu yaşamasına engel olabiliyorlar. Çocukların beyin gelişimleri devam ettiği için duygusal dünyaları oldukça zengin ve coşkuludur. Her duygu uçlarda yaşanabilir. Bu yüzden çocuğa duygularını tanımayı ve doğru yönetebilmeyi öğretmek gerekir.
Çocuklar duygularını yönetmeyi öğrenebilmek için ebeveynlerine ihtiyaç duyarlar. Artık eskide kalan ama yıllarca çokça kullanılan eğitim yöntemi; çocuğu ceza olarak köşede bekletmek ya da sakinleşmesi için odasına göndermekti. Ancak güncel araştırmalar bize gösteriyor ki; çocuk beyni duygusal dengesini yalnız başına bulmakta zorlanır ve izole edilmek çocukta stresi artırır. Bunun aksine, çocuğun duygularını kabul etmek ve ona sakince cevap vermek çocuğun duygu otokontrollerini geliştirir. Ebeveyninin fiziksel olarak yanında olması, göz temasını sürdürmesi, sarılması, sözleri ve davranışlarıyla kabulünü hissettirmesi çocuğun duygusal gelişimini destekler. Duygularını ve duygusal tepkilerini yönetebilmek için tüm hayatı boyunca kendine faydalı olacak nöronlar arası iletişimi geliştirir. “ÇOK YANLIŞ YAPTIM, BEN KÖTÜ BİR ANNE MİYİM/ BABA MIYIM?" DİYE KENDİNİZİ SUÇLAMAYIN Videoda gibi çocuk ve ebeveynler arasında yaşanan benzer olaylarda iki farklı görüş ortaya çıkıyor. İlkinde çocuğun ağlamasına izin vermek, onun neden ağladığını anlamaya çalışmak ve çocuğu bu şekilde susturmanın yanlış olduğunu düşünmek, Diğeri ise aslında çocuğun ağlayarak istediğini elde etmeye çalıştığını ve bu nedenle o ağlamanın ebeveyn tarafından ciddiye alınmaması gerektiğini düşünüyor. Aslında her iki tarafın da kendi içinde hem doğruluk hem de belki dikkate alınması gereken farklı yönleri var. Çocuklar, hayır demenin gücünü keşfettikleri andan itibaren birtakım seçimler yapmaya başlar. Eğer kendi istekleri yerine getirilmezse hayır diyerek karşı koyarlar. Bu hayır dikkate alınmazsa isteğini yaptırmak için ağlayarak tepkisini ortaya koyar Bir süre sonra da ağlayarak her istediğini elde ettiğini gören çocuk bunu bir davranış haline getirebilir. O nedenle çocuklar her ağladığında “Acaba ben ona hayır dersem psikolojim mi bozulur? Onun duygularını dikkate almamış mı olurum?” gibi kaygılanmaya gerek yok. Bazen sadece anne baba olarak içimizden geldiği gibi davranma özgürlüğümüz var. Bundan dolayı da çocuklar travma yaşamazlar, strese girmezler. Zaman zaman olumsuzluklarla karşılaşmaları, her istediklerinin olmayabileceğini ya da bu şekilde ağlama krizleriyle yapılan şova anne babanın izin vermediğini anlaması bakımından bu önemli. Burada çocuğa şu mesajı vermek lazım. “Bunu konuşarak halletmeliyiz ama sen konuşmayı tercih etmiyorsun. Sadece ağlayarak istediğini yaptırmak istiyorsan, o zaman ben seni dinlemek istemiyorum.” Ebeveynlerin bunu deme hakkı var. Lütfen bunu dediği zaman da ebeveynleri çocuğun duygularını çok dikkate almamışlar gibi yadırgamayın yargılamayın, suçlamayın. Öte yandan gerçekten de çocuk anlaşılmadığını hissettiğinde duygularına ağlayarak ifade ediyorsa, gerçekten bir şeyden dolayı üzüldüğünde, mutsuz olduğunda, anlaşılmadığını düşündüğünde ağlıyorsa orada birkaç farklı tutum var. Öncelikle sakin bir şekilde dinlemek, belki ağlamasını beklemek, yine o ağlarken “Şu an ne söylediğini anlamıyorum ya da ne düşündüğünü anlamıyorum. Konuşmaya hazır olduğunda seni dinlemek istiyorum. Konuşarak anlaşabiliriz” demek gerekir. Ağlama hala devam ediyorsa, çocuğun dikkati başka şeylere çekilebilir ama elbette ki inatla, ısrarla ve özellikle yıpratacak şekilde ağlıyorsa ve isteklerini elde etmek için sürekli ağlamak gibi bir tutum belirlemişse orada dönüp kendimizi sorgulamamız lazım. “Ne oldu da benim çocuğum sadece ağlayarak kendini ifade ediyor ya da isteklerini sadece ağlayarak yaptırmak istiyor. O zaman ben sınır çizmekte ya da çocuğunla ilişki kurmakta birtakım sıkıntılar mı yaşıyorum? Tutarsız mı davranıyorum? Çocuğumun kafası karışıyor da benim tutumlarıma karşı nasıl benim nasıl davranacağımı kestiremediği için mi hemen ağlayarak tepkisini ortaya koyuyor?” diye kendimizi değerlendirmemiz gerekiyor. Ama her şeyin ötesinde “git odana ağlaman bitince gel” gibi sözler sarf eden ebeveynler “Çok yanlış yaptım, ben kötü bir anne miyim diye ya da baba mıyım” diye kendilerini suçlamasınlar. Ebeveynlik yaşarken öğrenilen, biraz da hissedilerek öğrenilebilen bir şeydir. Onun için endişelenmeyin. Sadece dikkat edilmesi gereken şey şu olmalı: Çocuğum isteklerini yerine getirmek için beni sömürmek için ya da beni manipüle etmek için mi bunu yapıyor yoksa gerçekten mutsuz olduğu, anlaşılmadığı, kendisini ifade etmekte zorlandığı, bir şeyi anlatamadığı, açıklayamadığı için mi bunu yapıyor? İşte bu yüzden doğrudan çocuğa böyle denmez ya da böyle denir diye keskin çizgiler çizemiyoruz. Onu bu noktaya getiren koşullarla veanne baba tutumuyla birlikte değerlendirmek lazım.