İngiliz Çıkarlarına Çalışan Arkeoloğun Isparta Seyahati

Gertrude Bell’in İngiltere’de başlayan hayatı Irak’ta son buldu. Araplar onu “Çöl kraliçesi” diye överken, Türkler “Çöl cadısı” diye yeriyordu. Nefretinin arkasında belki de nişanlısının Çanakkale’de öldürülmesi yatıyordu.

KAYIP İZLER ATLASI - Hasan Mert Kaya / Oxford Üniversitesi’ni birincilikle bitiren ilk kadındı Gertrude Bell. Önemli ve ayrıcalıklı bir ailedendi ama 1868 yılında dünyaya gelişinin üzerinden henüz 3 yıl geçmişken annesini yitirmişti. Babası Thomas Hugh Bell ve ikinci eşi, oyun yazarı Florence Oliffe, Gertrude Bell’in karakterinde etkili oldu. İngiltere’de seçkinlik içerisinde başlayan hayatı 1926 yılında Bağdat’ta son buldu. Yaşadığı baş döndürücü hayatı ağırlıklı olarak Osmanlı
coğrafyası ve Ortadoğu’da geçti.

 

Olağanüstü hayatı

Bell tutkulu bir karakterdi. Kelimenin tam anlamıyla çöle âşıktı. 1926 yılında Irak, Bağdat’taki İngiliz mezarlığına büyük bir törenle gömülürken, cenaze törenini Irak Kralı olmasını sağladığı Şerif Faysal bir balkondan sonuna kadar izlemişti. Araplar onu ‘’Çölün kızı, çölün taçsız kraliçesi, Arapların annesi’’ gibi sözlerle överken, Türkler “Çöl cadısı,
çöl tilkisi’’ gibi sözlerle yeriyordu.

Gertrude Bell’in Türklerle pek anlaşamadığı kuşkusuz somut bir gerçek. Nişanlısının Çanakkale’de öldürülmüş olması belki de bu nefretinin ardındaki sebepti. Tam adı Gertrude Margaret Lowthian Bell’in babası Thomas Bell tanınmış bir ailedendi. Üvey annesi Florence Oliffe, Gertrude için özenilen bir rol model ve iyi bir hayat hocası oldu. Varlıklı bir aileye mensup olan Bell gayet iyi bir eğitim aldı. Tarihe çok meraklıydı. Oxford Üniversitesi’nde tarih okudu ve buradan birincilikle mezun olmayı başaran ilk kadın oldu Gertrude Bell.

Rekabeti seviyordu

Isparta 32 Spor Umduğunu Bulamadı

Seyahat etmeyi seven, maceracı ve tutkulu bir karakteri vardı. Erkeklerle birçok alanda rekabet etmekten çekinmiyordu. Kadın haklarının henüz batıda dahi oldukça geride olduğu bir dönemde onun bu meydan okuyan tavrı açıkçası yüksek cesaret gerektiriyordu.

Kürek ve dağcılık sporlarına ilgi duydu. Bir tırmanış esnasında yoğun tipiye yakalandı. Beraberinde bulunan 54 dağcının hayatını aldığı kararlarla ve birbirine bağlayarak kurtardı. Avrupa’nın hemen her yerini gezdi, görülmesi gereken her yerini gördü. 1897-1898 ve 1902-1903 olmak üzere iki kez dünya turuna çıktı. İran’dan etkilendi, Fars literatürü hakkında araştırma ve çalışmalar yaptı. İran gezisini “erkekleri zekânla korkutmamalısın” diyerek öğütler veren üvey annesinin tüm itirazlarına rağmen babasını ikna ederek gerçekleştirdi ve Tahran’da İngiliz Büyükelçiliği’ne konuk oldu.

İran ziyareti süresince kendisine eşlik etmek üzere görevlendirilen elçilik kâtibi Henry Cadogan birlikte yaptıkları geziler sonucunda ona âşık oldu. Fakat Bell’in babası bu ilişkiye onay vermediği için bir araya gelemediler. Cadogan bunun üzerine intihar edip hayatına son verdi.

Araplara büyük ilgi

Gönül ilişkilerini bir yana bırakan Gertrude Bell, 4 bin yıllık medeniyetlerin izinde çöllerde bir kâşif olarak yoluna devam etti. Zengin bir aileye mensuptu. Bu zenginliği ileride başta Anadolu ve Irak’ta yapacağı birçok arkeolojik çalışmayı finanse etmesini sağlayacaktı. Bell’in tutkusu Ortadoğu’ydu. Araplara çok ilgi duyuyordu. 1899’da Kudüs ziyaretinden sonra Araplara karşı büyük bir sevgi ve ilgi duymaya başladı. Çöllerde sayısız seyahatler yaptı ve çöl hayatını anlatan yazılar yazdı. Araplar ona “Çölün kızı” ve “Irak’ın taçsız kraliçesi” dedi.

Bell, 1907’de arkeolog William Ramsay ile birlikte Anadolu’yu ve çok sayıda arkeolojik kazı alanını gezdi. Hatta aynı yılın nisan ve mayıs aylarında Dinar, Burdur, İsparta, Eğirdir, Gelendost, Keçiborlu, Senirkent, Yalvaç ve Şarkikarağaç ziyaretleri oldu. 1909’da ise Kilis’teki Geç Hitit dönemine ait Karkamış’ta önemli keşifler ve kısa süreli kazılar yaptı. Ardından Irak’taki ünlü antik şehir Babil’e gitti

İngiliz çıkarları

Gertrude Bell, Ortadoğu’da İngiltere’nin çıkarları için stratejik askeri faaliyetlerde bulundu ve bu onun arkeolog şapkasıyla perdelediği asıl göreviydi. Bell, Ortadoğu’da İngilizlerin günümüzde de aktif oldukları politikalarının kurucusu ve önde gelen planlayıcılarından biri olarak tarihe geçti.

Arapları son derece iyi tanıyan, kültürlerini ve dillerini yaşayıp konuşan ve Arapların davranış düşünce kodlarını çok iyi analiz eden Gertrude Bell, Ortadoğu’nun sınırlarını belirleyip çizen kişilerden biri oldu. Halen güncel sınırlarda onun etkisi ve belirleyiciliği çoktur.

Kazı çalışmaları esnasında kendisini koruyan Osmanlı askerlerinin uyarılarına hiç aldırış etmeden defalarca çölün en derin yerlerindeki Bedevilere ziyarete gider ve yanlarından kolay kolay ayrılamazdı. Araplara, Arapçaya ve çöle olan hayranlığı ruhunu sarmıştı.

Cemal Paşa ve Bell

Suriye’deki kudretli Osmanlı askeri Cemal Paşa’nın Şam Meydanı’nda halkın olanca ısrarına rağmen birçok Arap aşiretinin liderini idam ettirmesi Araplarda büyük bir infiale yol açmıştı. Arap milliyetçileri ve üniversitelerdeki gençlerde müthiş bir Osmanlı düşmanlığı oluşmuştu. Gertrude Bell bu fırsatı iyi değerlendirdi ve idam edilen kabile liderlerinin oğullarını alıp Londra’ya götürerek oradaki en iyi askeri okullara yerleştirdi. O artık ‘’Ümm’ül Arab’’, ‘’Arapların Annesi’’ olarak anılır olmuştu. Kahire’de T.E. Lawrence (Arabistanlı Lawrance) ile buluşup görüşmüş, İngiliz tarihinin önemli ismi Churchill ile hep yakın ilişkiler geliştirmişti.

1919 Konferansı

1919 yılındaki Paris Barış Konferansı’na delege olarak katılan Bell, Irak devletinin sınırlarının belirlenmesi için de çalıştı. Irak’tan Londra’daki bir dostuna gönderdiği mektubunda ‘’Tüm gün Irak’ın güney sınırlarını çizmekle meşgul oldum’’ diye yazar.

İntiharla son bulan bir hayat!

Gertrude Bell hiç evlenmedi.

Tutku, adrenalin ve macera dolu geçen yılların ardından yalnızlık ve sağlığının bozulmasıyla bunalıma girdi. Dini inancı olan biri değildi ama İngiliz ideallerine ve kraliçeye sadakatle bağlıydı. Gertrude Bell
12 Temmuz 1926 yılında yüksek dozda uyku hapı alarak intihar etti.

Bağdat’taki İngiliz Mezarlığı’nda çok sayıda insanın ve Irak Kralı’nın katıldığı büyük bir cenaze töreni yapıldı. Mezarlığa tabutu taşınırken Kral Faysal özel balkonundan bu anı üzüntüyle izledi. Sıkı bir araştırmacı, iyi bir arkeologdu. Hakkında
onlarca kitap yazıldı, filmler çekildi.

Keşke dost olabilseydik.

Ardında çok sayıda yayın ve almamız gereken büyük dersler bıraktı.