Hz. İbrahim'in torunları Urfa Yahudileri

Önce Şanlıurfa'da Yahudi yaşamıyor iddiası gerçeği yansıtmıyor. Urfa'da bine yakın Yahudi Türk vatandaşı mevcut. Belki bunların haricinde halkın baskısından çekinerek dini kimliğini gizleyen kripto Yahudiler olabilir. Günümüzde Şanlıurfa'da yerleşik Ermeni, Süryani veya Nesturi ya da Ezidilerin nüfusu hakkında bir rakam vermek mümkün değil. Hz. İbrahim Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanların peygamberi.  Aynı  zamanda Yahudiler ve Arapların da ortak atası. Her iki dinin uluları soylarını Hz. İbrahim’e dayandırır.  İslâm dininin peygamberi Hz. Muhammed Hz. İbrahim için 'atam' der. Araplar ve Yahudiler aynı soydan gelir. Hz İbrahim’in Urfa’daki makamı göz önünde bulundurulduğunda, ailesi ile birlikte Nemrud'un zulmü altında yaşadıkları dönemden bu güne Yahudiler Urfa'da hep var oldular. Mezopotamya ve Anadolu'da Yahudilerin varlığına çok eski çağlardan beri karşılaşılmaktadır. Bölgeye Yahudilerin yerleşmesi ile ilgili bilgiler göç ve ticaretle bağlantılıdır. Bu çevreye Yahudilerden küçük bir azınlık yerleşmiştir. Medler ve hemen onların arkasından gelen Persler zamanında Harran İranlıların hâkimiyetine girdi. Bu bölgenin dili olan Arami dili ve yazısı, Pers İmparatorluğu’nun resmi dili ve yazısı olarak kabul edildi. Geçtiğimiz yüz yılın başlarına kadar Kürtlerin, Arapların, Türklerin yanında Urfa’da, Yakubiler (Batı Süryanileri), Ermeniler, Keldâniler, Yahudiler de yaşardı. Alman Gezgin Petermann’ın 1852-1855 yıllarında yaptığı gezilerde yazdığı seyahatnamesinde, Urfa’da toplam altı binden fazla ailenin yaşadığı yazılıdır. Seyahatnamede, 4000 ailenin Müslüman, 1000’den fazla ailenin Ermeni, 200 kadar Yakubi, 20-30 Keldâni ve 30 kadar Yahudi ailenin varlığından söz edilir. Yahudiler genellikle Urfa merkez Harran kapı civarında yerleşikti. Eski zamanlarda ‘Edessa’ adını taşıyan bu kent, 116 yılında Romalılar tarafından zapt edildi. 2. yüzyılda burada Yahudilerin belirli bir varlığı olduğu saptanmıştır. 825 yılında kent İslam hâkimiyetine girdi. Osmanlı döneminde 19.yüzyılın ortalarına doğru Urfa’da 150 Yahudi ailesi bulunmaktaydı. 1904 yılı nüfus tespitlerine göre kentte 332 Yahudi olduğu anlaşılmıştır. Günümüzde birçok yer adı Yahudilerden izler taşıyor. Mesela Bunlardan biri olan Yahudi Hanı, restore edilip 2017 yılında turizme kazandırıldığı günden buyana büyük ilgi görüyor.17'nci yüzyılın sonlarında, 18'nci yüzyılın başlarında kurulduğu düşünülen han, yıllar geçtikçe ‘Halil Bey Hanı’ ve ‘Yahudi Hanı’ olarak isim değişikliğine uğradı. Son olarak Kurtuluş Savaşı döneminde cephane olarak kullanıldığı için ismi 'Barutçu Hanı' olarak değişti. Eyyübiye bölgesindeki en çok ziyaret edilen yerlerden biri de Yahudi Pazarı. 500.Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi, ´Köklerimizi Arıyoruz´ projesi geliştirdi. 2022'de start alan" Köklerimizi Arıyoruz" projesi, Türkiyeli Yahudilerin aile soyağaçlarını öğrenmelerine imkan sunuyor. Proje ile özellikle İstanbul, İzmir, Edirne bölgelerinin arşivlerine ulaşılabilecek. Projeyi öğrenen Yahudilerden geçtiğimiz günlerde Müze’ye gelen Panamalı bir ziyaretçi, Urfalı büyükbabasından bahsederek, köklerini aradığını söylemiş. Ancak Urfa gibi Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin cemaatleri maalesef kayıt tutmamış. Bu nedenle proje yöneticileri  bu bölgeye ait bir talep gelirse, maalesef yanıt vermekte zorlandıklarını ifade ediyorlar. 1896’da Urfa’dan Filistin’e giden ilk Yahudi Urfalılar Kudüs'te kurdukları mahalleye Rehaviye (Urfa) Mahallesi adını verdiler. 1896’da Urfa’dan göç eden Urfalı Yahudiler tarafından inşa edilmiş olmalıdır. Yine aynı tarihlerde çok popüler olan Rehaviye (Urfa) Kıraathanesi vardır. Bu kıraathanede üç dört dilde dergi ve gazeteler okunur, bütün dünya bu kıraathaneden takip edilirmiş. 1896’da göç eden Yahudi Urfalılar çok çalışkanlarmış. Ağır işlerden asla kaçmamışlardır. Urfalılar daha sonra Rişon Lezion Maşov’a yerleşmiş, bağ, bahçe işlerinde çalışıp şarap üretiminde ustalaşmışlardır. Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesi ile de 1916 yılında Filistin'e ilk göç edenler; Urfa, Siverek ve Çermik Yahudileri olmuştur. Çermik Yahudileri Kudüs’e yerleşerek kendilerine ait bir sinagog kurmuşlardır. Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinden İsrail’e göç ederek Batı Kudüs'teki Yafa Caddesi'nde 46 yıldır işleten kebapçı Eli Gezici, doğduğu ve 8 yaşına kadar yaşadığı Siverek'te o zamanlar 100 kadar Yahudi ailenin bulunduğunu, bunların tamamına yakınının İsrail'e, küçük bir kısmının da İstanbul'a göç ettiğini söylüyor. Doğduğu ve 8 yaşına kadar yaşadığı Siverek'te o zamanlar 100 kadar Yahudi ailenin bulunduğunu belirten Gezici, bunların tamamına yakınının İsrail'e, küçük bir kısmının da İstanbul'a göç ettiğini söyledi. Siverek'te yaşayan Yahudi toplumunun ibadethanesi olan bir de havralarının (sinagog) bulunduğunu dile getiren 73 yaşındaki Gezici, burada duaların İbranice okunduğunu ancak kendilerinin İbranice bilmediklerini ve Türkçe konuştuklarını ifade etti. Gezici, "Biraz da Arapça biliyorduk. Babam Kırmançi de (Kürtçe) biliyordu. Notlarını Arap alfabeleriyle Türkçe olarak tutardı diye hatırlıyorum." dedi. Ailesinin eskiden Acemî ismiyle anıldığını ancak babasının daha sonra Gezici soyadını tercih ettiğini belirten Eli, neden bu soyadını seçtikleri sorusunu tebessüm ederek "Çünkü geziyorduk." diye cevapladı. İsrail'de insanların Gezici isminin telaffuz etmekte zorlandığını, bunun için soyadlarını değiştirerek Gezit yaptıklarını söyleyen Eli, işlettiği kebapçıya da "Gezit Çevirme" ismini vermiş. İsrail'de yerleşik Urfalı Yahudiler aradan geçen bunca zamana rağmen çiğ köfte ve türkülerden vazgeçmiyor. En sevdikleri sanatçı ise kendileri gibi Urfalı olan İbrahim Tatlıses.  1947 yılbaşı gecesinde Urfa’da bir katliam yaşandı 1947 gecesi bir Musevi ailenin evinde yedi kişi öldürüldü. Kimin yaptığı bulunamadı. Bu olaydan sonra orada yaşayan bir Yahudi dışında tüm Yahudiler orayı terk etti. Bazıları daha kurulmamış İsrail devletine, bazıları İstanbul’a ya da Amerika’ya göç etti. 30 Ocak 1947'ye... 7 bin yıllık kent sele teslim olmuş. Şimşeklerin gürültüsüne bir evden gelen müzik ve nağme sesleri karışıyor. Çakeri Mahallesi'nde ünlü sıra gecelerinden birindeyiz. Çiğköfte yenmiş sıra tatlıda. Çalgıcılar türküden türküye geçiyor; eşlik edenler de neşenin doruğunda... Müslüman ve Yahudilerden oluşan 20 kişilik bir topluluk türkülerin coşkusunda harman olmuş... Yahudi kızı Nazlı, ağabeyinin evinin kapısını aralayıp bağırıyor: "Mazel!.. Kız Mazel!.." Her zaman çocuk seslerinin yükseldiği ev sessizliğe bürünmüş. Kapıyı açmasıyla donup kalıyor. Yakup kanlar içinde... Çığlık boğazında düğümleniyor, diğer odalara bakamadan sokağa fırlayıp anne ve babasını haberdar ediyor. İshak'ın 65 yaşındaki kayınvalidesi Semha ile 17 yaşındaki oğlu Yakup (Yakov) kanlar içindeydi. Boğazları kesilmişti. Güneye bakan soldaki odaya girdiğinde oğlu 42 yaşındaki İshak ile 40 yaşındaki 6 aylık hamile gelini Mazel de öldürülmüştü. İshak'ın ayakucunda yatan oğlu 15 yaşındaki Yusuf (Yosef), kızları 8 yaşındaki İster (Ester) ve 6 yaşındaki Raşel'in cansız bedenleri de kanlar içindeydi. Olay 36 bin nüfuslu Urfa'da kısa sürede duyuldu. Kim, niye, neden? Soruları arka arkaya geldi. O zamanlar kapıların kilitlenmediği, kimsenin gizlisi saklısı olmadığı dönemlerdi... Yahudi’si, Ermeni’ si, Süryani’ si, Müslüman’ ı kendi bölgelerinde yaşardı. Bir arada aynı mahallelerde oturulduğu da olurdu. Cinayetin sebebi Şorkaya ailesinin Müslüman olması mı? Cinayet kadar işleniş tarzı da halkı şaşkına çevirmişti. Burun ve kulaklar kesilmiş, gözler oyulmuştu. İki çocuk hariç şahadet parmakları da kesikti. Dedikodular tüm kente yayılırken, polis Çakeri Mahallesi ve çevresindeki yerleşim birimlerinde büyük bir operasyon başlattı. Yahudiler ve Müslümanların evleri didik didik arandı. Yüzlerce eve operasyon düzenlendi, çok sayıda insan gözaltına alındı. Kuşkular Yahudi cemaatinin üstünde yoğunlaşmaya başladı. Nedenini 4 Şubat 1947 tarihli yerel Akgün gazetesinden okuyalım: "Yahudi mahallesinde vaktiyle bir oğulları Müslüman olmuş bir Yahudi ailesinin 7 nüfuslu efradı ailesi evinde parçalanmış bir halde bulundu. Yapılan soruşturma neticesi bu Yahudi ailesinin büyük oğullarının Müslümanlığı kabul etmiş olduğu ve halen askerde bulunduğu anlaşılmıştır. Bu Yahudi ailesinin Yahudilikle olan dini bağlarının da gün geçtikçe çözülmekte olduğu ve hatta cumartesi günü dükkan açan ve alışveriş eden bu Türkleşmiş ailenin gerek mücevherat ve gerekse paralarına el uzatılmadığına bakılırsa bu kuvvetli bir ihtimalle dini bir hadise olduğu tahmin ediliyor." Cemaatin ileri gelen saygın adamları gözaltına alındı. Falakadan geçirildi, işkence yapıldı. Ancak bir türlü sonuç çıkmadı. Vali Kamuran Çuhruk, Emniyet Müdürü Nafiz Bey'i çağırdı sonuç istedi. Çünkü Ankara'da sonuç istiyordu. Dünyadan da tepkiler yükseliyordu. 7 kişinin öldürülmesi Türkiye'de yüzlerce Yahudi'nin katledildiği şeklinde yansıyordu. Hatta Dünya Yahudi Kongresi (WJC) Türkiye'nin Washington Büyükleçiliği'ne başvurarak konunun araştırılmasını istedi. Elçilik, olayı yalanlayan bir açıklama yaparak eylemin sıradan bir cinayet olduğunu duyurmuştu. Ancak yabancıların tepkisi azalmıyordu... Bu arada kentteki kopuş da hızlanmıştı. Yahudiler korkudan evlerinden çıkamıyor, dükkânlarını bile açamıyordu. Perişan durumdaydılar... Müslümanlar ise olayın iç hesaplaşma olduğunu ileri sürerek, "Din değiştiren aileyi" katlederek kendilerinin töhmet altında bırakılmak istendiğini savunuyordu... Yahudi aileyi öldürenler de Yahudi çıktı Gözaltına alınan Yahudiler günler süren sorgunun ardından mahkemeye sevk edildiler. Polise göre zanlılar suçlarını itiraf etmişlerdi. 1889 doğumlu Azzur Bilgin, 1889 doğumlu Yusuf Hamuz, 1884 doğumlu Davut Hıdır Yeşil, 1881 doğumlu Azzur Bozo ve 1890 doğumlu Nesim Binler birden fazla kişiyi planlayarak öldürmek suçundan tutuklandılar. Mahkeme, Şorkaya ailesinin Müslüman olduğu için öldürdüğü iddiasından yola çıkarak Müftü Hasan Efendi'den bir rapor istedi. Müftü Tevrat'ı inceledi. 162. 163. ve 164. sayfalarında Tesniye faslının 13. babının 6. ayetinden 18. ayetine kadar olan bölümü kaynak göstermişti. Burada; "Her kim dinini değiştirir ise onu mutlak katli ve taşlarla recm edeceksin" deniliyordu. Yöre halkı Müftü'nün bu açıklamasıyla Urfalıların zan altında kalmaktan kurtulduğunu düşünüyordu. Ve bu yüzden Yahudi cemaatine yönelik öfke de artıyordu. Ancak yüzyıllarca birlikte yaşadıkları komşularına sahip çıkmayı da unutmamışlardı. Katliam sanıkları Nesim Binler ile Azzur Bozo 25 Nisan 1947'de salıverildi. Diğer sanıkların dosyası ise kamu güvenliği açısından 4 Haziran 1947'de Malatya'ya aktarıldı. İddiaya göre sanıklar Urfa'daki Yahudi aleyhtarı ortamdan yakınarak davanın başka bir kente naklini istemişlerdi. Tam da o sıralar Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1947'de Filistin topraklarının Araplarla Yahudiler arasında paylaştırılmasına ilişkin bir karar aldı. 9 Nisan 1948'de Kudüs yakınlarındaki Deir Yasin köyüne yapılan baskında 245 kişi öldü. Yahudi İrgun militanları bu katliamdan sorumlu tutuldu. 14 Mayıs 1948'de İsrail devleti ilan edildi. Bu gelişmelerin ışığında Urfa'daki katliamla ilgili açılan dava, 1 Eylül 1948'de Malatya Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmeye başlandı... Yahudi tanıklar ısrarla, ailenin din değiştirmediğini söylüyordu. Müslümanlar ise, ailenin din değiştirdiğine tanık oldukları olaylarla anlatıyordu. Ancak Şorkaya ailesine konuk olan adamlar esrarını koruyordu. Aileden sadece bir kişi sağ kaldı. Katliamdan kurtulan ailenin erkek çocuğu, Ahmet Kemal Esmeray adını alıp, doğduğu topraklarda yaşamayı sürdürdü. Şimdi 100 kişiyi bulan aileden İsmail Esmeray ailenin en büyüklerinden ve olayı katliamı bizzat babasından birinci ağızdan şöyle aktarıyor: "Babam Ahmet Kemal, Müslümanlığı araştırdığı sıralarda uzun bir süre havraya gitmemiş. Bunu fark eden cemaat liderleri nedenini öğrenmek istemiş. Babam o sırada ailesinden de gizli Müslümanlığı kabul etmiş, Harran kapı semtindeki Arap Hoca’nın tekkesine gitmeye başlamış. Ailesi sıkıştırınca din değiştirdiğini söylemiş. ‘Beni kabul etmezseniz sizi anlarım, ama siz de bu dini kabul ederseniz memnun olurum’ demiş. Ailesini de Müslüman olmaları için ikna etmiş. Havraya gitmeyi bıraktıkları için bütün cemaatin tepkisini çekmişler. Aradan bir süre geçtikten sonra babam hariç ailemizden herkes katledilmiş. Katliam sırasında babam Arap Hoca’nın yanındaymış. Eve geldiğinde avluda dolaşanları görmüş. Terslik olduğunu anlamış, mutfağa saklanmış. Adamlar mutfak dahil tüm evi aramış, babamı görememişler. Babam onlar gittikten sonra cinayeti fark etmiş. Ailemiz o sıralar Urfa’nın en zenginlerinden biri olmasına rağmen evden hiçbir şey çalınmamış. İddialara göre, ailemizin Müslüman olmasından rahatsız olan Urfa’daki Yahudi cemaati durumu Filistin’e bildirip rahatsızlıklarını söylemiş. Yine iddialara göre kulaklarının ve parmaklarının kesilmesi, gözlerinin oyulması ‘Biz bu işi yaptık, işte delilleri’ demek içinmiş. Yahudi cemaatinin liderlerinden Azzur Bozo, Yusuf Hamuz, Hıdır Yeşil, Azzur Bilgin ve Nesim Binler cinayetleri planladıkları iddiasıyla yargılanmış ama hepsi beraat etmiş. Bu olaylar sürerken, 1948’de İsrail Devleti kurulmuş ve o sırada Urfa’da ne kadar Yahudi varsa İsrail ya da Amerika’ya göç etmiş. Sadece babam kalmış. Babam, alacaklarını toplamak için köylere gittiğinde herkes borcunu inkâr etmiş. Peş parasız ortada kalmış. Sonra birileri insafa gelmiş, el koydukları dükkânını geri vermişler. Kumaşçılığa başlamış. Birkaç kez iflas ettikten sonra işini yoluna koymuş. Manifaturacısının yanında bir dükkân daha almış. Kiracıları kirayı ödemeyince orayı satmış. Babamın ölümünden sonra o dükkân tekrar satılığa çıktı, değerinin çok üstünde bir para vererek dükkânı geri aldım. Ailesinin hepsi İsrail’e gittiği için çok çocuk yapmak istemiş. O yüzden 11 kardeşiz. Şimdi 100 kişiye yakınız. Yıllar sonra İsrail’deki akrabalarımızdan bizi ziyaret edenler oldu ve bu işi Yahudilerin kesinlikle yapmadığına inandıklarını söyledi. Müslüman da olsanız siz bizim akrabamızsınız, ne zaman isterseniz memleketinize İsrail’e gelebilirsiniz dediler. Babam benim memleketim burası, dedi. Gitmeyi reddetti, biz de. Bizim başımıza bu olay geldikten sonra Urfa halkı köstek değil, hepimize destek oldu. Kimseden kötülük görmedik. Bazıları ‘Sizin işiniz Müslümanlardan daha iyi gidiyordur’ diyor, biz de Müslüman’ız diye cevap veriyorum. Urfalı aileler misafirperverlikleri ile tanınır. Osmanlı’dan günümüze ‘Diş Kirası’ âdeti devam ettirilirdi. Eve yemeği gelen misafirlere dönüşte yemeklerin bir kısmını verirlerdi. Malum uzun yoldan gelmişlerdi ve dönüşte de acıkırlarsa bu yemeklerle karınlarını doyurabilirlerdi. Urfalı büyük tüccar Yahudi Selim Dayan ile Moşe Dayan’ı karıştırıyorlar. Selim Dayan, Moşe Dayan’ın çok uzaktan akrabasıdır. Moşe Dayan’ın Urfa ile bir bağı yoktur. Selim Dayan Mersin ve İskenderun Limanı üzerinden yağ ve gaz ticareti yapıyormuş. Ticaret yaptığı şehir Beyrut. Urfa’daki ortağı ise Müderris Faik Bey’dir. Selim Dayan çok erken tarihte Urfa’dan ayrılmış Mersin’e yerleşmiştir. Urfa’daki Yahudiler öyle anlatıldığı gibi çok zengin değildir. Birkaç aile hariç, zengin değillermiş. Azzo Buza (Bilgin ve Aka soyadı almıştır) ve Selim Dayan gibi birkaç aile zenginmiş. Gerisi köylerde çerçilik yapıyorlarmış. Bir başka Tanınmış Urfalı Yahudi ise Urfalı bir Arap Yahudisi olan Abdullah Selvi'dir. Son zamanlarda Şanlıurfa'da Koç-Ata şirketinde çalışan bir-iki İsrailli var; Yahudilerin geri dönüşü Urfa'da doğum yapanlar Büyük Birlik Partisi Genel Başkan Yardımcısı emekli Albay Atila Şimşek Kasım 2004'te basına yaptığı açıklamada; İsrail'in GAP topraklarını ele geçirmek için yürüttüğü sinsi planlar bir bir gün yüzüne çıktığını, yaklaşık 2 bin İsrailli kadının Şanlıurfa'daki İtalyan Hastanesi'nde doğum yaptığını söylemişti. Doğum yapmak üzere olan İsrailli kadınların Şanlıurfa'da İtalyan Hastanesi'ne getirildiklerini, çocukların kimliklerinde doğum yeri olarak da Türkiye-Şanlıurfa yazdığını belirtmişti. Fakıbaba Urfalı Yahudilere bir mezarı bile çok gördü? Yıl 2012. Şimdiki İYİ Partili Ahmet Eşref Fakıbaba Urfa belediye başkanı. AK Parti kendisini aday göstermediği için bağımsız katıldığı seçimi kazandıktan sonra Saadet Partisine geçmiştir.  Urfalı bir Yahudi vatandaş, 4 çocuk babası Eyüp Badem,  daha önce yaşamını yitiren yakınlarının Müslüman mezarlığına defnedildiğini belirterek, kendilerine bağımsız bir mezarlık verilmesi talebiyle Şanlıurfa Belediyesi’ne başvurur. Belediye, “Musevi vatandaşlarımız için ayrı bağımsız bir mezarlık yapılması mümkün değil” cevabını verir.  Badem,  boş durmaz durumu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yazdığı bir mektupla bildirir ama Başbakanlıktan gelen tek cümlelik yanıt şudur:  “Belediyenin kararı geçerli...” Eyüp Badem: Urfa'da 53 Yahudi aile yaşıyor “Urfa’da Yahudiliğini saklayan yaklaşık 53 aile var. Biz de şu ana kadar hep Yahudi olduğumuzu saklıyorduk. Mezarlarımız Müslüman mezarlığında. Korktuğumuz için mezarlıkta dini vecibelerimizi yerine getiremiyoruz. Dinimize ait bir sembol kullanamıyoruz. Ölülerimizi artık Müslüman mezarlığında değil, dinimize ait olan mezarlıkta defnetmek istiyoruz. Ama yaptığım başvurulardan beklediğimin aksine ret cevapları aldım. Urfa gibi çok dinli, kültürlü bir şehirde Musevi olarak bize ait bir mezarlığımız bile yok. Kim bu Eyüp Badem Yahudi mi Hıristiyan mı? Vallahi din değiştirme trafiğine bakılırsa hızına yetişmek mümkün görülmüyor. Eyüp Badem’in, 1998 yılına kadar nüfus cüzdanında dini ‘İslam’ yazıyordu. 13.09.1998 tarihinde İstanbul Beşiktaş Protestan Kilisesi’nde dinini değiştirdiği anlaşılan Eyüp Badem, Protestan Mezhebi’ne bağlı Hıristiyan oldu. Nüfus cüzdanındaki din hanesi kısmını da Şanlıurfa Nüfus Müdürlüğü’ne başvurarak “Hıristiyan” olarak değiştirdi. İslam’dan çıktığı için eşinden boşanan ve ailesiyle kavgalı hale gelen Eyüp Badem, ailesiyle barışmak için 24.04.2004 tarihinde Şanlıurfa Müftülüğü’nden ‘ihtida belgesi’ aldı ve yeniden Müslüman oldu. Valilik kayıtları Eyüp Badem’in 28.12.2007 tarihinde yeniden Hıristiyan olduğunu beyan ederek kimliğinin din hanesini değiştirmek için başvurduğunu gösteriyor. Badem, son olarak 21.09.2009 tarihinde Valiliğe başvurarak bu kez Musevi olduğunu ve kimliğinin bu yönde değiştirilmesini talep etmiş. Temmuz 2014'te Nüfus müdürlüğüne giderek dilekçe veren Badem, “Hıristiyan” olan din hanesine “Musevi” ibaresini yazdırmış.  Şanlıurfa’da bir dönem din değiştirme çıkışlarıyla adından sıkça söz ettiren Eyüp Badem bu kez de Museviliğe geçişini resmileştirmiş. Şanlıurfa Valiliği ve Belediyesi’ne dilekçeyle özel dini mezarlık istediğini belirten Eyüp Badem, din hanesindeki Hıristiyan ibaresini de sildirerek Musevi yazdırmış. Daha önce Müslümanlıktan Ateistliğe ardından Hıristiyanlığa geçtiğini duyuran Badem’in son çıkışı da Yahudilik olmuş. 2016'da Şanlıurfa'da yaşayan Eyüp Badem’in açtığı kiliseyle bölgede misyonerlik yaptığı iddiası Şanlıurfa’yı karıştırdı. Tarihi Haşimiye Meydanı’ndaki eski bir fırını tadilattan geçiren Badem, ‘Protestan Nur Kilisesi’ adıyla bir kilise açtı. Kilisenin açılış törenine Öze Dönüş Platformu üyesi Mehmet Pala, eski Alevi Kültür Derneği Başkanı Kemal Atalar’ın yanı sıra vatandaşlar katıldı. Ancak kilisenin, tamamı Müslüman olan mahallede açılması ve misyonerlik faaliyetleri için kullanıldığı iddiası bölgede tepkiyle karşılandı. Daha da ilginç olan Protestan Kilisesinin açılışını yapan Eyüp Badem'in açıklamaları: “Yıllardır evlerde Hıristiyan kardeşlerimize hizmet veriyoruz. Misyonerlerle alakamız yok bizim. Biz kendi ibadetimizi yapıyoruz. Misyonerlik faaliyetleri, yanlış anlıyor insanlar, ‘Bunlar ajandır, devlet düşmanıdır’ diyorlar” “Ateist olduğum dönem 1980’den sonrası idi. Dinim, imanım yoktu. 1990-91 yılında Hıristiyan oldum. Musevilik, Yahudi demektir. Bir din olarak değil, ırk olarak… Bizim dinimiz zaten bellidir, Mesih’e ibadettir. Irk olarak Yahudiliktir. Allah’ın yarattığına karşı mı çıkacağız? Başından beri Protestan’ım” Üzerlerinde baskı olduğunu iddia eden Badem, daha önce 500 kişilik Cemaatleri olduğu yönündeki ifadelerini sormamız üzerine ise bu konuda açıklama yapmayacağını ve ‘Cemaat’in rahatsız olduğunu’ ifade etmiş. Şimdi işler tam karıştı. Sanırım bu Urfalı Yahudiler Fetönün dinler arası diyalog ve İbrahim’i  dinler söylemlerinden oldukça etkilenmişler. Acaba Şanlıurfa'da ikamet eden Hz. İbrahim'in (Abraham) torunları olan Yahudiler 2023 seçimlerinde oylarını hangi partiye vermeyi düşünüyorlar. Hangi parti Urfalı bir Yahudi’yi milletvekili adayı gösterebilecek?