GAZZE İLE İMTİHANIMIZ

         Hz. Ali diyor ki; “Bir zulmü durduramıyorsanız, o zulmü tüm insanlara duyurun.” İşte bizim yaptığımız tam da bu. Çünkü biliyoruz ki, sessizlik de bir ihanettir. Onun için kim ne derse desin Gazze’yi konuşmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.

         Taşlaşmış kalplere, siyonizmin emrine amade olmuş beyinlere rağmen Gazze’nin özgür olacağına ve katil İsrail’in yerle yeksan olacağına dair inancımız tamdır. Bundan zerre kadar şüphemiz yok, er ya da geç. Çünkü Yüce Allah Bakara Suresi 249. Ayette şöyle buyuruyor;”…Nice az topluluklar, Allah’ın izniyle nice çok topluluklara galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.” İşte bu kadar.

         Gazze’deki hukuk tanımayan insanlık dışı vahşete “savaş” diyenin ya aklı yoktur, ya da namusu. Çünkü bu savaş değil, düpedüz cinayettir. Her gün yüzlerce masum çocuk, bebek ve kadın katledilirken birçok Batı devletinin ve ABD’nin bu cinayetlere ortak olması hiç de şaşırtıcı değil. Bu işbirliğine medeniyetler tarihi açısından baktığımızda bunun genetik bir arıza olduğunu pekala görürüz.

         Lütfen Gazze’den sonra kimse bana uygar Batı(!)dan bahsetmesin. Şayet kim cinayet şebekesinin işbirlikçisi Batı’dan ve güya onun değerlerinden dem vurursa, ona tavsiyem; antik çağdan bugüne kadar Batı tarihini ve medeniyeti okumasıdır.

          Ayrıca, yabancılaşmış, değerlerinden koparılmış ajan ruhlu kriptolardan, gizli mahfillerden talimat alan soytarılardan, velhasıl Batı’nın dümen suyuna girmiş kıyakçılardan bu millete asla fayda gelmeyecektir. Geçmişte de gelmediği gibi.   

         Ama, fakat, lakinlerle top çeviren ve net olarak yarım ağızla bile olsa İsrail vahşetini kınayamayanların iplerinin kimin elinde olduğunu Gazze vesilesiyle görmüş olduk.        

          Katliamlara karşı sessiz kalan,  içimizdeki mankurtlaşmış beyinlere şu soruyu sormaktan başka çare kalmadı. Hadi diyelim ki, ruh köklerinizden, medeniyet pınarınızdan koparıldınız, açık-gizli İslam’a ve İslam’ın tüm değerlerine karşı savaşmak üzere konumlandırıldınız. Bunca masumlar katledilirken, param parça olmuş bebek cesetleri dağ gibi yığılmışken hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Bu kadar mı körsünüz? O zaman, safınızı katil Siyonist İsrail’den yana belli etmiş olmuyor musunuz? Millet bunu görmüyor mu sanıyorsunuz?

         Hadi diyelim ki, ontolojiden vazgeçtik. Hiç olmazsa bir nebze aklımızı çalıştıralım, insani bir muhakeme yapalım ve kendimize şu soruları soralım. Sonra da bu sorulara vicdanın derinliklerinde namusluca yanıt bulalım.

        1-Gazze ve Lübnan’da masum sivilleri katleden ve ona destek olan işbirlikçi canilere güvenilir mi? Bu herzelerden dost olur mu?

         2-Kendi vatan topraklarını savunan mücahitlere terörist diyenler sizce kimin ekmeğine yağ sürmüş olabilir? (O zaman Kuvayı Milliyeci İstiklal Harbi mücahitleri de mi terörist idi?)

        3-Bu durumda, siyonist İsrail devletinin katliamlarına çanak tutan, silah ve mühimmat desteği veren bazı Batı ülkeleri ve ABD katil sayılır mı? Sayılırsa ben bu katillerle nasıl yan yana durabilirim?

       4- Dünyayı kana bulayan bu cinayet şebekesi teröristlerine güvenebilir miyiz?

        Bitmedi…

       5- Türk milleti ve ordusu şayet zayıf düşmüş olsaydık, yani ekonomik, sosyal, politik ve asker gücü açısından yutulacak lokma olsaydık, bu gözü dönmüş katiller Türkiye’yi de işgale kalkışırlar mıydı?

       6- Şayet ellerine işgal fırsatı geçseydi, Gazze’deki ve Lübnan’daki gibi aynı katliam, işkence ve tecavüzleri bize de yaparlar mıydı? Masum bebeklerimizi acımasızca paramparça ederler miydi? (Hiç şüpheniz olmasın. Haçlı seferleri sırasında bunu fazlasıyla yaptılar.)

         7-Peki, sizce 21.asırda Batı meşhur Şark Planı’ndan vazgeçmiş olabilir mi? (İslam coğrafyasını işgal ve İslam medeniyetini ifsad projesi) . Şimdi bu sorulara dürüstçe, kıvırmadan cevap aramanın tam zamanı.

         Velhasıl, Yusuf Kaplan’ın deyimiyle zihnimizi çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüştüren ikinci medeniyet krizinden çıkmamızın sırrı; bu sorulara verilecek cevaplarda gizli. Yani “ Çağı tanıyamazsak, ait olduğumuz coğrafyanın ve medeniyet coğrafyamızın temel varoluşsal sorunlarını hakkıyla bilemeyiz” ve hiçbir köklü sorunu kökten, kalıcı olarak çözemeyiz.”(Medeniyet Tasavvuru,s;14)

          Gözümüz, kulağımız ve en kalbi dualarımız Gazze’de olsun.   

Ahmet KARATAŞ
TİNGADER BODRUM TEMSİLCİSİ