Kısalan Pek Varoluş Süresi


Her intihara bir sebep aramaktan körkütük olmuş zihinlere bir amaç bağlama cabalarımızın, en son uğradığı yerlerden biri, iç sesin doğal meşruluğunu kaybetmesi olabilecekken, derinlerden gelen bir sebep dik yokuşlardan göz göre göre, tepe taklak sürebilme tehlikesinin yanında bir de tutuşuk bedenler oldu.
Keskin kokular tarafsız kalıp elde ele geçebilecekken, etrafta dolaşan -ecek -acak korkusu birçok tözü dengeleyebilir. Denge sorunu modern hastalıklardan sayılabilir. Hem zaten modernlik değişim getirebilecekken ayna görevini çoktan üstlenmiş gibi duruyor.
Mahsus söylenmiş tüm yalanlar toplam değerini bu kadar hızlı birkaç defa daha katlarsa, görünecek tüm yükler, yerini yerlerde sürüşen yalnızca bir sürü sevgi narasına bırakabilir.
Zaten duyulmayacağından emin atılan tüm adımlar, evrimini tamamladığından beri duygu tarihi adımlarını yavaşlattı.
Tamamlanma arzusunda tıkılıp kalmış estetik yükseltiler şu soruya gerek duyacaktır;
“Sesi bölen ezan mıdır, ezanı bölen Tanrı mıdır?
İyilik sağlık faslından önce beklenmiş tüm arzular, beklenti sınırını aşıp bedenin en uğrak limanlarına en önce varan değil midir?
Varsınların, olmalısınlarla yer değiştirme gücü, olsunlar kadar kıymet arz etmez ve kişi eline aldığı her oyuncakla, nasıl oynayacağını bilmez. Bu böyle bilindikten sonra, zamanın meftunluğuna kimsecikler söz etmemeli, ben değil onlar diyor.
Kimliksiz onluk tabanı, altlık macerasında üstel bir bakış uğruna, yepyeni sözler keşfedebilir. Hem bunun için kim bir yalancıyı asabilir ki?
Asmak için yeteriz mandal sayısı, üst üste bindirilmiş heyecanları tanışık bir yatakta belki kanla bırakabilir. Hiç olmazsa ruhta hala yeteri kadar kan kaldıysa.
Saat 12 yasağı, çoğu sesi susturmayı amaçlıyor olsa da çıksın diye uğraşılan tek sesi hangimiz duymuyoruz ki?
 Düzeltsin diye klonladığımız yüzlerimizi, eskiciyle paylaşacak cesaret kadar, yeminsiz öpüşlerle de uğraşmak lazım geldiydi.
Bu bize böyle gelmez, eski yeminlerin de süresi kısaldı, o halde ses çıkarmak için benzersiz bir sonu bir hikâyede kullanacaksak ve yine aynı endişeyle hikâye de olsun diye, korkuları alfabetik sırayla raflardan indirmenin tam zamanı.
O halde
“…Tutsak aşk olur
Tut
Olsun
Olmalı”